İşçi, işyerinde çalışan bazı iş arkadaşları ile tartıştıktan sonra odasına geçtiği sırada kalp krizi geçirdi. İş mahkemesi, iki ayrı bilirkişi raporunda da işverenin sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle talebi reddetti. Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin kararına konu olan dosyaya göre, bir işçi işyerinde çalışan bazı iş arkadaşları ile tartıştıktan sonra odasına geçtiği sırada kalp krizi geçirdi. Yere düşerek kafasını çarptı ve 22 gün yoğun bakımda kaldı. Beyninde kalıcı hasar meydana gelen işçi tedavi masraflarının ve iş göremez hale geldiği için maddi tazminatın yanı sıra kendisi için 200 bin lira, eş ve çocukları için de 10’ar bin lira manevi tazminat talebiyle dava açtı. İş mahkemesi, iki ayrı bilirkişi raporunda da işverenin sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle talebi reddetti. Bölge adliye mahkemesi de iş mahkemesinin kararını doğru buldu. Temyiz talebi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay, dosyayı Anayasa, Türk Borçlar Kanunu, İş Kanunu ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yönünden değerlendirdi. Yargıtay kararında, bilirkişi raporlarında “olayın kötü tesadüf şeklinde gerçekleştiği” yönünde görüş bildirildiği ancak raporların olayın oluş şekline uygun olmadığı, bünyesel faktörlerin iş kazasının oluşumunda etkisinin olup olmadığının değerlendirilmediği belirtildi. Kararda, işverenin çalıştırdığı işçileri işyerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için işyerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorunda olduğu kaydedildi. Türk Borçlar Kanunu uyarınca işverenin işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü bulunduğu ifade edilen kararda, İş Kanunu ile İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda da bu konuda işverene sorumluluk yüklendiği belirtildi. Türk Borçlar Kanunu uyarınca, sorumluluğunu yerine getirmeyen işverenin ortaya çıkan zararı tazmin etmesi gerektiği kaydedilen kararda, şöyle denildi:'' MAHKEME “ÇALIŞMA HAYATINDA DEVAM EDEN KÖTÜ ALIŞKANLIK VE GELENEKLERİN VARLIĞI SORUMLULUĞU ORTADAN KALDIRMAZ” “İşveren, Mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer. Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.” YARGITAY “İŞVEREN İŞÇİNİN PERİYODİK SAĞLIK MUAYENESİNİ YAPTIRDI MI?” Yargıtay kararında, iş mahkemesinin davacı işçinin kaza öncesinde ve kaza sonrasında dönemlere ilişkin, elde edilebilen tüm sağlık belge ve raporlarının istenerek işverenin işçinin düzenli sağlık muayenelerini yaptırıp yaptırmadığı, bu muayenelerde kalp krizi riskine sebep olacak hastalıklarına ilişkin bir bulguya ulaşılıp ulaşılmadığı, ölüm olayından önceki tarihlerde vücudunu zorlayacak bir çalışma yaptırılıp yaptırılmadığı, olay günü işyerinde normal dışında gerginlik ve stres içine sokacak bir olayın yaşanıp yaşanmadığının araştırılması gerektiği belirtildi. Kararda ayrıca aralarında işyeri hekimliği, iş sağlığı ve güvenliği alanlarında uzman olan bir kardiyoloğun da bulunacağı üçlü bilirkişi heyetinden görüş alınması gerektiği vurgulanarak, iş mahkemesinin kararı bozuldu. (Ahmet Kıvanç / HaberTürk)
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi’nin kararına konu olan dosyaya göre, bir işçi işyerinde çalışan bazı iş arkadaşları ile tartıştıktan sonra odasına geçtiği sırada kalp krizi geçirdi. Yere düşerek kafasını çarptı ve 22 gün yoğun bakımda kaldı. Beyninde kalıcı hasar meydana gelen işçi tedavi masraflarının ve iş göremez hale geldiği için maddi tazminatın yanı sıra kendisi için 200 bin lira, eş ve çocukları için de 10’ar bin lira manevi tazminat talebiyle dava açtı. İş mahkemesi, iki ayrı bilirkişi raporunda da işverenin sorumluluğu bulunmadığı gerekçesiyle talebi reddetti. Bölge adliye mahkemesi de iş mahkemesinin kararını doğru buldu. Temyiz talebi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay, dosyayı Anayasa, Türk Borçlar Kanunu, İş Kanunu ve İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu yönünden değerlendirdi. Yargıtay kararında, bilirkişi raporlarında “olayın kötü tesadüf şeklinde gerçekleştiği” yönünde görüş bildirildiği ancak raporların olayın oluş şekline uygun olmadığı, bünyesel faktörlerin iş kazasının oluşumunda etkisinin olup olmadığının değerlendirilmediği belirtildi. Kararda, işverenin çalıştırdığı işçileri işyerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için işyerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorunda olduğu kaydedildi. Türk Borçlar Kanunu uyarınca işverenin işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü bulunduğu ifade edilen kararda, İş Kanunu ile İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda da bu konuda işverene sorumluluk yüklendiği belirtildi. Türk Borçlar Kanunu uyarınca, sorumluluğunu yerine getirmeyen işverenin ortaya çıkan zararı tazmin etmesi gerektiği kaydedilen kararda, şöyle denildi:''
“İşveren, Mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer. Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.”
Yargıtay kararında, iş mahkemesinin davacı işçinin kaza öncesinde ve kaza sonrasında dönemlere ilişkin, elde edilebilen tüm sağlık belge ve raporlarının istenerek işverenin işçinin düzenli sağlık muayenelerini yaptırıp yaptırmadığı, bu muayenelerde kalp krizi riskine sebep olacak hastalıklarına ilişkin bir bulguya ulaşılıp ulaşılmadığı, ölüm olayından önceki tarihlerde vücudunu zorlayacak bir çalışma yaptırılıp yaptırılmadığı, olay günü işyerinde normal dışında gerginlik ve stres içine sokacak bir olayın yaşanıp yaşanmadığının araştırılması gerektiği belirtildi. Kararda ayrıca aralarında işyeri hekimliği, iş sağlığı ve güvenliği alanlarında uzman olan bir kardiyoloğun da bulunacağı üçlü bilirkişi heyetinden görüş alınması gerektiği vurgulanarak, iş mahkemesinin kararı bozuldu.
(Ahmet Kıvanç / HaberTürk)