vioft2nnt8|2000BDFC6638|yunusbirbilen|tbl_sayfa|metin|0xfdffb38002000000d904000001000200T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/4-1451 K. 2021/1136 T. 30.9.2021 KİŞİLİK HAKLARININ İHLAL EDİLDİĞİ GEREKÇESİYLE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Dava Konusu Haberin Dayanağı Olan İhbar Mektubunun Kamuoyunda “Ergenekon Davası” Olarak Bilinen Dava Dosyası İçerisinde Yer Aldığı Haberde “İddia” Olduğunun Açık Bir Şekilde Belirtildiği Bu Hâliyle Dava Konusu Haberin Görünür Gerçeğe Uygun ve Güncel Olduğu Toplumun Bilgi Edinme Basının Haber Verme Hakkı Kapsamında Kaldığı Habere Yönelik Toplumsal İlginin Bulunduğu Özle Biçim Arasındaki Dengenin Bozulmadığı Başlık Çarpıcı da Olsa Davacının Kişilik Haklarına Bir Saldırı Bulunmadığı ) BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ( Kişilik Haklarının İhlal Edildiği İddiasına Dayalı Tazminat - Dava Konusu Haberin Bir Bütün Olarak Değerlendirilmesinde Haber Görünür Gerçeğe Uygun Olup Yapılmasında Kamu Yararı ve Toplumsal İlgi Bulunduğu/Basının Okuyucunun Dikkatini Habere Çekmek Amacı İle Çarpıcı Başlık ve İfadeler Kullanmasının Bir Gazetecilik Tekniği Olması Karşısında Özle Biçim Arasındaki Dengenin Bozulduğundan Söz Edilemeyeceği ) HABER VERME HAKKI ( Kişilik Haklarının İhlal Edildiği İddiasına Dayalı Tazminat - Dava Konusu Haberin Dayanağı Olan İhbar Mektubunun Kamuoyunda “Ergenekon Davası” Olarak Bilinen Dava Dosyası İçerisinde Yer Aldığı/Haberde “İddia” Olduğunun Açık Bir Şekilde Belirtildiği Bu Hâliyle Haberin Görünür Gerçeğe Uygun ve Güncel Olduğu Toplumun Bilgi Edinme Basının Haber Verme Hakkı Kapsamında Kaldığı Habere Yönelik Toplumsal İlginin Bulunduğu Özle Biçim Arasındaki Dengenin Bozulmadığı Başlık Çarpıcı da Olsa Davacının Kişilik Haklarına Saldırı Bulunmadığı ) 5187/m.3 6098/m.56,58 4721/m.24,26 ÖZET : Dava, kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle manevi tazminat talebine ilişkindir. Dava konusu haberin bir bütün olarak değerlendirilmesinde; haber görünür gerçeğe uygun olup günceldir ve yapılmasında kamu yararı ve toplumsal ilgi bulunmaktadır. Basının, okuyucunun dikkatini habere çekmek amacı ile çarpıcı başlık ve ifadeler kullanmasının bir gazetecilik tekniği olması karşısında; özle biçim arasındaki dengenin bozulduğundan da söz edilemez. Bu durumda; dava konusu haberin dayanağı olan ihbar mektubunun İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve kamuoyunda “Ergenekon Davası” olarak bilinen dava dosyası içerisinde yer aldığı, haberde “iddia” olduğunun açık bir şekilde belirtildiği, bu hâliyle dava konusu haberin görünür gerçeğe uygun ve güncel olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, başlık çarpıcı da olsa davacının kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak, davalıların tazminat ile sorumlu tutulması yerinde görülmemiştir. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki bilgi, belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. DAVA : 1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir. 2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. 3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü: KARAR : I. YARGILAMA SÜRECİ Davacı İstemi: 4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalılardan S... Medya Yay. A.Ş'nin S... Gazetesinin sahibi, diğer davalı ...'ın ise dava konusu yazının yazarı olduğunu, S... Gazetesinin 06.08.2008 tarihli nüshasında yayınlanan "33 Şehidin Azmettiricisi" başlıklı haberin müvekkilinin kişilik haklarına ağır saldırı teşkil ettiğini, kamuoyunda Ergenekon Soruşturması olarak bilinen ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/623 Sayılı iddianamesine dayanılarak yapılan haber ile müvekkiline iftira atıldığını, müvekkili ile PKK arasında herhangi bir bağlantının söz konusu olmadığını, müvekkiline karşı tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güven zedeleyici bir üslup kullanıldığını ileri sürerek 50.000TL manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı Cevabı: 5.1 Davalı ... Yayıncılık A.Ş vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, dava konusu haberin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı iddianameye dayanılarak yayınlandığını, yayınlanan haberde kamu yararının bulunduğu gibi özle biçim arasındaki dengenin de aşılmadığını, haberin objektif, görünür gerçeğe ve hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. 5.2 Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davacının hangi davalıdan ne kadar tazminat istediğine ilişkin talep sonucunun belli olmadığını, müvekkilinin haberi farklı başlık ve içerikle hazırladığını, dava konusu haberin yayınlanış biçimi ile hukuka uygun ve gerçek olduğunu, kamu yararı, toplumsal ilgi, güncellik ve konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık içerdiğini, haberde davacıyı doğrudan hedef alan bir ifade bulunmadığını, davacının siyasetçi olmasından dolayı hakkındaki eleştirilere katlanması gerektiğini, talep edilen tazminat miktarının fahiş olduğunu ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Mahkemenin Birinci Kararı: 6. İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 11.03.2010 tarihli ve 2009/207 E., 2010/67 K. sayılı kararı ile; davalı tarafça S... Gazetesinde yayınlanan "33 Şehidin Azmettiricisi" başlıklı yazının içeriğinde davacının PKK ile bağlantısının haber yapıldığı, haberin doğruluğuna ilişkin delil olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/1536 Sayılı iddianamesinin dosyaya ibraz edildiği, iddianamede davacının PKK ile olan bağlantısı hakkında bilgiler bulunduğu, ancak davacının "33 şehidin azmettirilmesi'" olayı ile ilgili bağlantısının olduğuna dair bir iddia bulunmadığı, bu iddia iddianamede bulunsa bile haberin veriliş şeklinin özle biçim arasındaki ölçülülük unsurunu taşıması gerektiği, Ülke için çok vahim bir olay olarak değerlendirilen 33 askerin şehit edilmesi olayında davacının azmettirici olduğunun ilk sayfadan büyük başlıklarla verilmesinin hukuka ve hakka uygun olarak kabul edilemeyeceği, davacının kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve 8.000TL manevi tazminatın 06.08.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı: 7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 26.10.2011 tarihli ve 2010/8809 E., 2011/11138 K.sayılı kararı ile; “...Dosya kapsamından, haberin iddianame ve eklerinde ifadesi yer alan itirafçı S.D'nin beyanları esas alınarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece bu hususta İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine yazı yazılarak S.D. kısaltması ile belirtilen kişinin ifade örneği istenmiş ve anılan mahkemece verilen cevapta böyle bir kişinin kalemce yapılan aramada tespit edilemediği, dava dilekçesi gönderildiği takdirde yazıya cevap verileceği bildirilmiştir. Şu halde, dava dilekçesi de eklenmek suretiyle böyle bir kişinin ve ifadesinin bulunup bulunmadığı yeniden mahkemesinden sorularak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı kararın bozulması gerekmiştir.…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Mahkemenin İkinci Kararı: 9. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda 20.10.2012 tarihli ve 2012/259 E., 2012/445 K. sayılı kararı ile; İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince verilen cevapta ceza dosyasında gizli tanık S.D isminde tanık bulunmadığı, bu şekilde yazıya konu edilen ihbara ilişkin haberin veriliş şeklinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüyle 6.000TL manevi tazminatın 06.08.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı: 10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02.10.2013 tarihli ve 2013/13607 E., 2013/15528 K. sayılı kararı ile; ‘‘…Mahkemece, bozma ilamına uyulmuş ve ceza mahkemesinden "S.D" kısaltmasıyla belirtilen kişinin Cumhuriyet Başsavcılığı veya Mahkemece alınmış ifadesinin bulunup bulunmadığı, bu kişi tarafından dosyaya sunulmuş bir dilekçenin olup olmadığı sorulmuştur. Bu yazıya verilen cevapta anılan isimde bir gizli tanığın ve dosyaya sunulmuş bir dilekçesinin olmadığı belirtilerek bazı tape kayıtları gönderilmiştir. Mahkemece, davalılar tarafından dosyaya gönderilen ihbar mektubunun olduğunun belirtildiği, ancak tanık olarak dinlenmeyen, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından değerlendirmeye dahi alınmayan bir ihbar mektubunun dava konusu yazıya konu edilmesi ve yine veriliş biçiminin dahi hukuka aykırılık oluşturacağı şeklindeki gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Dosya kapsamından, davalıların dava konusu habere kaynak olarak gösterdikleri itirafçı S.D kısaltmasıyla belirttikleri kişiye ait ihbar mektubunun fotokopisini dosyaya sundukları anlaşılmaktadır. Şu halde, sunulan mektubun ve dava dilekçesinin bir suretinin ceza mahkemesine yazılacak yazıya eklenerek davalılar tarafından belirtilen 165. delil klasöründe bulunup bulunmadığı sorulmalı ve sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik incelemeye ve yanılgılı gerekçeye dayalı kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur. Mahkemenin Üçüncü Kararı: 12. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda 17.07.2014 tarihli ve 2014/33 E., 2014/287 K. sayılı kararı ile; Ceza Mahkemesince ceza dosyasına ekli ihbar mektubunun dosyaya gönderildiği, davacı tarafından dosyaya ibraz edilen "Bir Devlet Operasyonu" isimli, Mart 1999 basım tarihli kitabın içerisinde de aynı ihbar mektubunun yer aldığı, bu şekilde tanık olarak dinlenmeyen ve Cumhuriyet Savcılığı tarafından değerlendirmeye bile alınmayan 1999 yılından önce basında tartışılan ihbar mektubunun yazıya konu edilmesinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüyle 6.000TL manevi tazminatın 06.08.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı: 13. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur. 14. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.01.2015 tarihli ve 2014/16771 E., 2015/148 K. sayılı kararı ile; ‘‘…Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıya dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Davacı, S... Gazetesi'nin 06/08/2008 tarihli nüshasında "33 şehidin azmettiricisi" başlığıyla yazılan yazıda kişilik haklarına ağır saldırıda bulunduğunu, davalıların kamuoyunda Ergenekon soruşturması olarak adlandırılan ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2008/623 numaralı iddianamesine dayanılarak yapılan haber ile kişilik haklarının ihlal edildiğini beyan ederek manevi zararının tazminini istemiştir. Davalılar, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Mahkemece, "...ihbar mektubunun bu şekilde yazıya konu edilmesi tamamen iddiaya dayanan ihbara ilişkin haberin veriliş şekli bile hukuka aykırılık unsurunu oluşturur. Ülke için çok vahim bir olay olarak değerlendirilen 33 askerin şehit edilmesi olayında davacının azmettirici olduğunun ilk sayfadan büyük başlıklarla verilmesi hukuka ve hakka uygun olarak kabul edilemez. Basın haberin doğruluğunu araştırmak zorunda değil ise de, kitaba konu olmuş mektup için bu konuda bir savunma bile yoktur. Basın yasası ile ilgili hiçbir düzenleme bunun haber olduğunun kabulünü sağlamaz. Bu şekilde dayanaksız sadece ihbara dayalı bilginin yayına konu edilmesi dolayısı ile davacının kişilik hakları ihlal edildiğinden ..." şeklindeki gerekçe ile istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Basın özgürlüğü, Anayasa'nın 28. maddesinde ve 5187 Sayılı Basın Yasası'nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması gerekmektedir. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bu nedenle basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. Yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluğu bu farklılıklar gözetilerek belirlenmelidir. Bu nedenle basının ayrı bir konumu bulunmaktadır. Basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan gerekse TMK.nın 24 ve 25. maddelerinde ve özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerekecektir. Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı gibi, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerekecektir. Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmış olmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli ve haber verilirken özle biçim arasındaki denge de korunmalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Anılan ilke ve kurallara uyulması durumunda ise, yayının Anayasa, Basın Yasası ve basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. Olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen her şeyi araştırmalı, incelemeli ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır. Dosya kapsamından dava konusu habere dayanak yapılan ihbar mektubunun kamuoyunda Ergenekon davası olarak bilinen davada 165. delil klasöründe bulunduğu, haberde "iddia" olduğunun açık bir şekilde belirtildiği anlaşılmaktadır. Şu durumda, yayın görünür gerçeğe uygun olduğuna göre, kişilik haklarının saldırıya uğradığından söz edilemeyeceği ve davalıların da manevi tazminat ile sorumlu tutulamayacağı benimsenmelidir. Mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle davalıların sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.'' gerekçesiyle karar bozulmuştur. Direnme Kararı: 15. İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 02.07.2015 tarihli ve 2015/119 E., 2015/247 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme Kararının Temyizi: 16. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir. II. UYUŞMAZLIK 17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; S... Gazetesinin 06.08.2008 tarihli sayısında "33 Şehidin Azmettiricisi" başlığı altında yayınlanan haberin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturup oluşturmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 18. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır. 19. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir. 20. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 Sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 Sayılı BK m. 49, 6098 Sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir. 21. Türk Medeni Kanunu'nun 24. maddesiyle Borçlar Kanunu'nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır. 22. Türk Medeni Kanunu'nun 24. maddesinde; “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur. 23. Dava konusu yayının yapıldığı ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinde ise; “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir. Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır. 24. Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve Borçlar Kanunu'nun 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir. 25. Görüldüğü üzere BK'nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır. 26. Bu genel açıklamalardan sonra uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının da incelenmesinde yarar bulunmaktadır: 27. 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 90. maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir. 28. Hâl böyle olunca, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (AİHS/Sözleşme) konunun nasıl düzenlendiğinin ve Sözleşmenin uygulanmasını sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM/Mahkeme) kararlarının incelenmesi yerinde olacaktır. 29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrası; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” hükmünü içermekte olup hangi hâllerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiştir. 30. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her bireyin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS'nin 10. maddesinin ikinci fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (Handyside/Birleşik Krallık/Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976/parag. 49). 31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinde benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli/Türkiye kararı, Başvuru No: 35839/97, 22.02.2005). 32. İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır. 33. AİHM önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit etmektedir: i. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi: AİHM Sözleşme'nin 10. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır. Ancak söz konusu ifade hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, Başvuru No: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, Başvuru No: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20.10.2009). ii. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği: Sözleşme'nin 10/2. maddesine göre, “…bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (B.K.. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir. iii. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı: AİHM ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens/Avusturya, Başvuru No: 9815/82, 08.07.1986). İfade özgürlüğü istisnalara tâbi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, Başvuru No: 13585/88, 26.11.1991). 34. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 03.06.2021 tarihli ve 2017/4-1391 E., 2021/686 K.; 16.04.2019 tarihli ve 2017/4-1414 E., 2019/464 K.; 10.12.2019 tarihli ve 2017/4-1833 E., 2019/1333 K., sayılı kararlarında da benimsenmiştir. 35. Basın özgürlüğü ise ifade özgürlüğünün en önemli unsurlarından birisidir. AİHM'nin basın ile ilgili kararlarında ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birisini oluşturduğuna değinildikten sonra basına tanınması gereken güvencelerin özel bir öneme sahip bulunduğu belirtilmektedir. Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Basına siyasal arenada ve kamunun ilgilendiği diğer alanlarda tartışma konusu olan bilgi ve görüşleri iletme görevi düşer. Basının bu görevi, kamuoyunun da bilgi ve görüşleri alma hakkı ile tanımlanır (Handyside, parag. 49, Centro Europa 7 S.R.L. And Dı Stefano/İtalya, Başvuru No: 38433/09, 131). 36. O hâlde basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğü, diğer yönüyle de halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Mahkemeye göre basın ancak bu şekilde, kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından yaşamsal önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “bekçisi” görevi yapabilir. Basın özgürlüğü söz konusu olduğunda, ulusal makamlara tanınan takdir yetkisi demokratik bir toplumun yararı dikkate alınarak sınırlandırılır (Édıtıons Plon/Fransa, Başvuru No: 58148/00, 44; Bladet Tromsø And Stensaas/Norveç, Başvuru No: 21980/93, 59). 37. Burada şu hususun da ifade edilmesi gerekir ki, Sözleşme'nin 10. maddesi sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil, aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de korur (Oberschlick/Avusturya, Başvuru No: 20834/92, 57). AİHM'nin yerleşik içtihadına göre; gazetecilik özgürlüğü ve mesleği, belirli ölçüde abartma, hatta kışkırtma unsurunu da içerir (Prager And Oberschlick/Avusturya, Başvuru No: 15974/90, 38). 38. Basının başkalarının itibarını korumak gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur, halkın da bunları edinme hakkı da vardır (Sunday Times/Birleşik Krallık, parag. 30, başvuru no: 6538/74, 26.04.1979). 39. Basın özgürlüğünün iç hukukumuzda nasıl yer aldığı konusuna gelince; Anayasa'nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesiyle 5187 Sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesi basın özgürlüğünü düzenlemiş ve bunun sınırlarını göstermiştir. 40. 5187 Sayılı Kanun'un 3. maddesinde; “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.” Hükmü yer almaktadır. 41. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere; basın özgürlüğü, kişinin dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren olay ve olgular hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamayı amaçlar. 42. Bunun gereği olarak basın; haber toplamak, fikir ve kanaatleri izleyerek bunları çözümlemek, yorumlamak, eleştirmek ve sonuçta kamuoyunu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermek hakkına sahip ve bununla görevlidir. Eş söyleyişle denetim, uyarma, eleştiri ve gerçekleri açıklama, basının doğal görevleridir. 43. Basın özgürlüğü ile bağlantılı kavramlar olarak; Anayasa'da düşünce ve kanaat hürriyeti (m. 25), düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti (m. 26) ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Demokratik yaşamın gelişmesinde, ulusal birliğin sağlanmasında, kamuoyunun sağlıklı bir biçimde oluşmasında, sosyal ve siyasal ilerlemede basının çok önemli bir fonksiyonunun bulunduğu açık ve kuşkudan uzaktır. 44. Doğaldır ki basının bu ayrıcalıklı konumu ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı özgürlük, tüm özgürlükler gibi yine hukuk düzenince çizilen sınırlara tabidir. Basın, yaptığı yayınlarda gerek Anayasa'nın “Temel Haklar ve Ödevler” bölümünde yer alan ve gerekse de TMK'nın 24 ve 25. maddelerinde ve ayrıca özel yasalarda güvence altına alınmış olan, kişilik haklarına saygı göstermek, bunlara saldırı niteliği taşıyabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır. 45. Bu cümleden olarak basın, belirli bir kişinin fikrini tartışmak zorunda kaldığı durumlarda bile, objektif bilgi vermekle ve eleştirmekle yetinmeli, olayları tahrif etmek veya kuşkuları yaymak gibi hukukun izin vermeyeceği yollara başvurmamalıdır. Özellikle de hakaret niteliğinde ya da yersiz, onur kırıcı söz ve deyimlerin kullanılmasından kaçınmalıdır. 46. Basının kamu görevi yapmasında göz önünde tutulan amaç ile kişilik haklarına verilen zarar arasında açık bir oransızlık varsa, yayının hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir. Objektiflikten ayrılmak, haber sınırını aşmak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunmak, gerçek dışı haber vermek, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanmak, dürüstlük kurallarına aykırı davranmak, kişisel nedenlerle salt sansasyon için yayın yapmak hukuka aykırıdır. 47. Bu açıklamalardan sonra, denilebilir ki; basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için yayının gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayının haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bir yayının hukuka uygun olduğunun kabul edilebilmesi ancak açıklanan bütün bu koşulların birlikte varlığı hâlinde mümkündür. Yapılan bir yayın bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.04.2019 tarihli ve 2017/4-1414 E., 2019/464 K.; 10.12.2019 tarihli ve 2017/4-1833 E., 2019/1333 K., sayılı kararları). 48. Önemle vurgulanmalıdır ki yayınlanmasında kamu yararı bulunan, gerçek ve güncel bir haberin veya eleştirinin, özle biçim arasında denge kurulmak suretiyle verildiği durumlarda manevi tazminat sorumluluğunun temel öğesi olan hukuka aykırılık gerçekleşmeyeceğinden basının sorumluluğu da söz konusu olamaz. 49. Basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle olay ve konu ile ilgili olan, görünen, bilinen her şeyi araştırma, inceleme ve olayları o anda belirlenen biçimi ile değerlendirme, yayma ve yayınlama yetki ve sorumluluğuna sahip olmakla birlikte, haberin verilişi sırasında özle biçim arasındaki dengenin bozulmaması gerekir. 50. Haberde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler ve yorumlar yapıldığı, haberin içeriğine uygun düşmeyen, tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güveni zedeleyici bir üslubun kullanıldığı durumlarda, özle biçim arasındaki denge bozulmuş sayılır. Bu da hukuka aykırılığın varlığını kabule imkân sağlar. 51. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki, basının yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. 52. Yine, basının manevi tazminat sorumluluğunun doğması BK'nın 49. (TBK'nın m. 58) maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olmasına bağlıdır. 53. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davalı şirkete ait S... Gazetesinin 06.08.2008 tarihli sayısında "33 Şehidin Azmettiricisi" başlığı ile 1993 yılında Bingöl'de gerçekleşen 33 askerin şehit edildiği PKK saldırısını ...'in azmettirdiğine ilişkin dava dışı PKK itirafçısı S.D'nin Ergenekon adıyla bilinen soruşturmayı yürüten Savcıya verdiği ifadenin haber yapıldığı anlaşılmaktadır. 54. Dava konusu haberin bir bütün olarak değerlendirilmesinde; haber görünür gerçeğe uygun olup günceldir ve yapılmasında kamu yararı ve toplumsal ilgi bulunmaktadır. 55. Basının, okuyucunun dikkatini habere çekmek amacı ile çarpıcı başlık ve ifadeler kullanmasının bir gazetecilik tekniği olması karşısında; özle biçim arasındaki dengenin bozulduğundan da söz edilemez. 56. Bu durumda; dava konusu haberin dayanağı olan ihbar mektubunun İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve kamuoyunda “Ergenekon Davası” olarak bilinen dava dosyası içerisinde yer aldığı, haberde “iddia” olduğunun açık bir şekilde belirtildiği, bu hâliyle dava konusu haberin görünür gerçeğe uygun ve güncel olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, başlık çarpıcı da olsa davacının kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak, davalıların tazminat ile sorumlu tutulması yerinde görülmemiştir. 57. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki bilgi, belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. 58. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Açıklanan nedenlerle; Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanun'un 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Aynı Kanun'un 440. maddesinin III/1. bendine göre karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.09.2021 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi. kazanci.com.tr
T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/4-1451 K. 2021/1136 T. 30.9.2021
KİŞİLİK HAKLARININ İHLAL EDİLDİĞİ GEREKÇESİYLE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Dava Konusu Haberin Dayanağı Olan İhbar Mektubunun Kamuoyunda “Ergenekon Davası” Olarak Bilinen Dava Dosyası İçerisinde Yer Aldığı Haberde “İddia” Olduğunun Açık Bir Şekilde Belirtildiği Bu Hâliyle Dava Konusu Haberin Görünür Gerçeğe Uygun ve Güncel Olduğu Toplumun Bilgi Edinme Basının Haber Verme Hakkı Kapsamında Kaldığı Habere Yönelik Toplumsal İlginin Bulunduğu Özle Biçim Arasındaki Dengenin Bozulmadığı Başlık Çarpıcı da Olsa Davacının Kişilik Haklarına Bir Saldırı Bulunmadığı )
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ ( Kişilik Haklarının İhlal Edildiği İddiasına Dayalı Tazminat - Dava Konusu Haberin Bir Bütün Olarak Değerlendirilmesinde Haber Görünür Gerçeğe Uygun Olup Yapılmasında Kamu Yararı ve Toplumsal İlgi Bulunduğu/Basının Okuyucunun Dikkatini Habere Çekmek Amacı İle Çarpıcı Başlık ve İfadeler Kullanmasının Bir Gazetecilik Tekniği Olması Karşısında Özle Biçim Arasındaki Dengenin Bozulduğundan Söz Edilemeyeceği )
HABER VERME HAKKI ( Kişilik Haklarının İhlal Edildiği İddiasına Dayalı Tazminat - Dava Konusu Haberin Dayanağı Olan İhbar Mektubunun Kamuoyunda “Ergenekon Davası” Olarak Bilinen Dava Dosyası İçerisinde Yer Aldığı/Haberde “İddia” Olduğunun Açık Bir Şekilde Belirtildiği Bu Hâliyle Haberin Görünür Gerçeğe Uygun ve Güncel Olduğu Toplumun Bilgi Edinme Basının Haber Verme Hakkı Kapsamında Kaldığı Habere Yönelik Toplumsal İlginin Bulunduğu Özle Biçim Arasındaki Dengenin Bozulmadığı Başlık Çarpıcı da Olsa Davacının Kişilik Haklarına Saldırı Bulunmadığı )
5187/m.3
6098/m.56,58
4721/m.24,26
ÖZET : Dava, kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle manevi tazminat talebine ilişkindir.
Dava konusu haberin bir bütün olarak değerlendirilmesinde; haber görünür gerçeğe uygun olup günceldir ve yapılmasında kamu yararı ve toplumsal ilgi bulunmaktadır.
Basının, okuyucunun dikkatini habere çekmek amacı ile çarpıcı başlık ve ifadeler kullanmasının bir gazetecilik tekniği olması karşısında; özle biçim arasındaki dengenin bozulduğundan da söz edilemez. Bu durumda; dava konusu haberin dayanağı olan ihbar mektubunun İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve kamuoyunda “Ergenekon Davası” olarak bilinen dava dosyası içerisinde yer aldığı, haberde “iddia” olduğunun açık bir şekilde belirtildiği, bu hâliyle dava konusu haberin görünür gerçeğe uygun ve güncel olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, başlık çarpıcı da olsa davacının kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak, davalıların tazminat ile sorumlu tutulması yerinde görülmemiştir.
Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki bilgi, belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
DAVA : 1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
KARAR : I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalılardan S... Medya Yay. A.Ş'nin S... Gazetesinin sahibi, diğer davalı ...'ın ise dava konusu yazının yazarı olduğunu, S... Gazetesinin 06.08.2008 tarihli nüshasında yayınlanan "33 Şehidin Azmettiricisi" başlıklı haberin müvekkilinin kişilik haklarına ağır saldırı teşkil ettiğini, kamuoyunda Ergenekon Soruşturması olarak bilinen ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2008/623 Sayılı iddianamesine dayanılarak yapılan haber ile müvekkiline iftira atıldığını, müvekkili ile PKK arasında herhangi bir bağlantının söz konusu olmadığını, müvekkiline karşı tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güven zedeleyici bir üslup kullanıldığını ileri sürerek 50.000TL manevi tazminatın yayın tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5.1 Davalı ... Yayıncılık A.Ş vekili cevap dilekçesinde; davanın zamanaşımına uğradığını, dava konusu haberin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının hazırladığı iddianameye dayanılarak yayınlandığını, yayınlanan haberde kamu yararının bulunduğu gibi özle biçim arasındaki dengenin de aşılmadığını, haberin objektif, görünür gerçeğe ve hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
5.2 Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davacının hangi davalıdan ne kadar tazminat istediğine ilişkin talep sonucunun belli olmadığını, müvekkilinin haberi farklı başlık ve içerikle hazırladığını, dava konusu haberin yayınlanış biçimi ile hukuka uygun ve gerçek olduğunu, kamu yararı, toplumsal ilgi, güncellik ve konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık içerdiğini, haberde davacıyı doğrudan hedef alan bir ifade bulunmadığını, davacının siyasetçi olmasından dolayı hakkındaki eleştirilere katlanması gerektiğini, talep edilen tazminat miktarının fahiş olduğunu ileri sürerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 11.03.2010 tarihli ve 2009/207 E., 2010/67 K. sayılı kararı ile; davalı tarafça S... Gazetesinde yayınlanan "33 Şehidin Azmettiricisi" başlıklı yazının içeriğinde davacının PKK ile bağlantısının haber yapıldığı, haberin doğruluğuna ilişkin delil olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/1536 Sayılı iddianamesinin dosyaya ibraz edildiği, iddianamede davacının PKK ile olan bağlantısı hakkında bilgiler bulunduğu, ancak davacının "33 şehidin azmettirilmesi'" olayı ile ilgili bağlantısının olduğuna dair bir iddia bulunmadığı, bu iddia iddianamede bulunsa bile haberin veriliş şeklinin özle biçim arasındaki ölçülülük unsurunu taşıması gerektiği, Ülke için çok vahim bir olay olarak değerlendirilen 33 askerin şehit edilmesi olayında davacının azmettirici olduğunun ilk sayfadan büyük başlıklarla verilmesinin hukuka ve hakka uygun olarak kabul edilemeyeceği, davacının kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne ve 8.000TL manevi tazminatın 06.08.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesince 26.10.2011 tarihli ve 2010/8809 E., 2011/11138 K.sayılı kararı ile;
“...Dosya kapsamından, haberin iddianame ve eklerinde ifadesi yer alan itirafçı S.D'nin beyanları esas alınarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece bu hususta İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine yazı yazılarak S.D. kısaltması ile belirtilen kişinin ifade örneği istenmiş ve anılan mahkemece verilen cevapta böyle bir kişinin kalemce yapılan aramada tespit edilemediği, dava dilekçesi gönderildiği takdirde yazıya cevap verileceği bildirilmiştir. Şu halde, dava dilekçesi de eklenmek suretiyle böyle bir kişinin ve ifadesinin bulunup bulunmadığı yeniden mahkemesinden sorularak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı kararın bozulması gerekmiştir.…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda 20.10.2012 tarihli ve 2012/259 E., 2012/445 K. sayılı kararı ile; İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesince verilen cevapta ceza dosyasında gizli tanık S.D isminde tanık bulunmadığı, bu şekilde yazıya konu edilen ihbara ilişkin haberin veriliş şeklinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüyle 6.000TL manevi tazminatın 06.08.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 02.10.2013 tarihli ve 2013/13607 E., 2013/15528 K. sayılı kararı ile;
‘‘…Mahkemece, bozma ilamına uyulmuş ve ceza mahkemesinden "S.D" kısaltmasıyla belirtilen kişinin Cumhuriyet Başsavcılığı veya Mahkemece alınmış ifadesinin bulunup bulunmadığı, bu kişi tarafından dosyaya sunulmuş bir dilekçenin olup olmadığı sorulmuştur. Bu yazıya verilen cevapta anılan isimde bir gizli tanığın ve dosyaya sunulmuş bir dilekçesinin olmadığı belirtilerek bazı tape kayıtları gönderilmiştir.
Mahkemece, davalılar tarafından dosyaya gönderilen ihbar mektubunun olduğunun belirtildiği, ancak tanık olarak dinlenmeyen, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından değerlendirmeye dahi alınmayan bir ihbar mektubunun dava konusu yazıya konu edilmesi ve yine veriliş biçiminin dahi hukuka aykırılık oluşturacağı şeklindeki gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamından, davalıların dava konusu habere kaynak olarak gösterdikleri itirafçı S.D kısaltmasıyla belirttikleri kişiye ait ihbar mektubunun fotokopisini dosyaya sundukları anlaşılmaktadır. Şu halde, sunulan mektubun ve dava dilekçesinin bir suretinin ceza mahkemesine yazılacak yazıya eklenerek davalılar tarafından belirtilen 165. delil klasöründe bulunup bulunmadığı sorulmalı ve sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik incelemeye ve yanılgılı gerekçeye dayalı kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Mahkemenin Üçüncü Kararı:
12. Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda 17.07.2014 tarihli ve 2014/33 E., 2014/287 K. sayılı kararı ile; Ceza Mahkemesince ceza dosyasına ekli ihbar mektubunun dosyaya gönderildiği, davacı tarafından dosyaya ibraz edilen "Bir Devlet Operasyonu" isimli, Mart 1999 basım tarihli kitabın içerisinde de aynı ihbar mektubunun yer aldığı, bu şekilde tanık olarak dinlenmeyen ve Cumhuriyet Savcılığı tarafından değerlendirmeye bile alınmayan 1999 yılından önce basında tartışılan ihbar mektubunun yazıya konu edilmesinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüyle 6.000TL manevi tazminatın 06.08.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Özel Dairenin Üçüncü Bozma Kararı:
13. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
14. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 14.01.2015 tarihli ve 2014/16771 E., 2015/148 K. sayılı kararı ile;
‘‘…Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıya dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, S... Gazetesi'nin 06/08/2008 tarihli nüshasında "33 şehidin azmettiricisi" başlığıyla yazılan yazıda kişilik haklarına ağır saldırıda bulunduğunu, davalıların kamuoyunda Ergenekon soruşturması olarak adlandırılan ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 2008/623 numaralı iddianamesine dayanılarak yapılan haber ile kişilik haklarının ihlal edildiğini beyan ederek manevi zararının tazminini istemiştir.
Davalılar, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, "...ihbar mektubunun bu şekilde yazıya konu edilmesi tamamen iddiaya dayanan ihbara ilişkin haberin veriliş şekli bile hukuka aykırılık unsurunu oluşturur. Ülke için çok vahim bir olay olarak değerlendirilen 33 askerin şehit edilmesi olayında davacının azmettirici olduğunun ilk sayfadan büyük başlıklarla verilmesi hukuka ve hakka uygun olarak kabul edilemez. Basın haberin doğruluğunu araştırmak zorunda değil ise de, kitaba konu olmuş mektup için bu konuda bir savunma bile yoktur. Basın yasası ile ilgili hiçbir düzenleme bunun haber olduğunun kabulünü sağlamaz. Bu şekilde dayanaksız sadece ihbara dayalı bilginin yayına konu edilmesi dolayısı ile davacının kişilik hakları ihlal edildiğinden ..." şeklindeki gerekçe ile istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa'nın 28. maddesinde ve 5187 Sayılı Basın Yasası'nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması gerekmektedir. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bu nedenle basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. Yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluğu bu farklılıklar gözetilerek belirlenmelidir. Bu nedenle basının ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan gerekse TMK.nın 24 ve 25. maddelerinde ve özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerekecektir.
Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı gibi, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerekecektir.
Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmış olmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli ve haber verilirken özle biçim arasındaki denge de korunmalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Anılan ilke ve kurallara uyulması durumunda ise, yayının Anayasa, Basın Yasası ve basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.
Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. Olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen her şeyi araştırmalı, incelemeli ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dosya kapsamından dava konusu habere dayanak yapılan ihbar mektubunun kamuoyunda Ergenekon davası olarak bilinen davada 165. delil klasöründe bulunduğu, haberde "iddia" olduğunun açık bir şekilde belirtildiği anlaşılmaktadır. Şu durumda, yayın görünür gerçeğe uygun olduğuna göre, kişilik haklarının saldırıya uğradığından söz edilemeyeceği ve davalıların da manevi tazminat ile sorumlu tutulamayacağı benimsenmelidir. Mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle davalıların sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.'' gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
15. İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 02.07.2015 tarihli ve 2015/119 E., 2015/247 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
16. Direnme kararı süresi içinde davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
17. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; S... Gazetesinin 06.08.2008 tarihli sayısında "33 Şehidin Azmettiricisi" başlığı altında yayınlanan haberin davacının kişilik haklarına saldırı oluşturup oluşturmadığı, buradan varılacak sonuca göre davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
18. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
19. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
20. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 Sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 Sayılı BK m. 49, 6098 Sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
21. Türk Medeni Kanunu'nun 24. maddesiyle Borçlar Kanunu'nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
22. Türk Medeni Kanunu'nun 24. maddesinde;
“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.
23. Dava konusu yayının yapıldığı ve davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 818 Sayılı Borçlar Kanunu'nun 49. maddesinde ise;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.
24. Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve Borçlar Kanunu'nun 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
25. Görüldüğü üzere BK'nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
26. Bu genel açıklamalardan sonra uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının da incelenmesinde yarar bulunmaktadır:
27. 2709 Sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın (Anayasa) 90. maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
28. Hâl böyle olunca, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (AİHS/Sözleşme) konunun nasıl düzenlendiğinin ve Sözleşmenin uygulanmasını sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM/Mahkeme) kararlarının incelenmesi yerinde olacaktır.
29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrası; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” hükmünü içermekte olup hangi hâllerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiştir.
30. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her bireyin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS'nin 10. maddesinin ikinci fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (Handyside/Birleşik Krallık/Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976/parag. 49).
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 10. maddesinde benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli/Türkiye kararı, Başvuru No: 35839/97, 22.02.2005).
32. İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır.
33. AİHM önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit etmektedir:
i. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:
AİHM Sözleşme'nin 10. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır. Ancak söz konusu ifade hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, Başvuru No: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, Başvuru No: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20.10.2009).
ii. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği:
Sözleşme'nin 10/2. maddesine göre, “…bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (B.K.. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir.
iii. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı:
AİHM ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens/Avusturya, Başvuru No: 9815/82, 08.07.1986). İfade özgürlüğü istisnalara tâbi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, Başvuru No: 13585/88, 26.11.1991).
34. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 03.06.2021 tarihli ve 2017/4-1391 E., 2021/686 K.; 16.04.2019 tarihli ve 2017/4-1414 E., 2019/464 K.; 10.12.2019 tarihli ve 2017/4-1833 E., 2019/1333 K., sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
35. Basın özgürlüğü ise ifade özgürlüğünün en önemli unsurlarından birisidir. AİHM'nin basın ile ilgili kararlarında ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun esaslı temellerinden birisini oluşturduğuna değinildikten sonra basına tanınması gereken güvencelerin özel bir öneme sahip bulunduğu belirtilmektedir. Basın ve diğer medya organlarının ifade özgürlüğü, kamuoyuna yöneticilerin görüş ve davranışlarını tanıtmak ve yargılamak için en iyi araçlardan birisini sunmaktadır. Basına siyasal arenada ve kamunun ilgilendiği diğer alanlarda tartışma konusu olan bilgi ve görüşleri iletme görevi düşer. Basının bu görevi, kamuoyunun da bilgi ve görüşleri alma hakkı ile tanımlanır (Handyside, parag. 49, Centro Europa 7 S.R.L. And Dı Stefano/İtalya, Başvuru No: 38433/09, 131).
36. O hâlde basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğü, diğer yönüyle de halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıdır. Mahkemeye göre basın ancak bu şekilde, kamuoyunun bilgi edinme hakkı bakımından yaşamsal önemi bulunan “halkın gözcülüğü” ya da “bekçisi” görevi yapabilir. Basın özgürlüğü söz konusu olduğunda, ulusal makamlara tanınan takdir yetkisi demokratik bir toplumun yararı dikkate alınarak sınırlandırılır (Édıtıons Plon/Fransa, Başvuru No: 58148/00, 44; Bladet Tromsø And Stensaas/Norveç, Başvuru No: 21980/93, 59).
37. Burada şu hususun da ifade edilmesi gerekir ki, Sözleşme'nin 10. maddesi sadece ifade edilen haber ve fikirlerin içeriğini değil, aynı zamanda bunların nakledilme biçimlerini de korur (Oberschlick/Avusturya, Başvuru No: 20834/92, 57). AİHM'nin yerleşik içtihadına göre; gazetecilik özgürlüğü ve mesleği, belirli ölçüde abartma, hatta kışkırtma unsurunu da içerir (Prager And Oberschlick/Avusturya, Başvuru No: 15974/90, 38).
38. Basının başkalarının itibarını korumak gibi çizilmiş sınırları aşmaması gerekmekle birlikte kamunun menfaatinin bulunduğu diğer alanlarda olduğu gibi siyasi meselelerde de haber ve fikirleri iletmek yine basına düşen bir görevdir. Sadece basının bu tür haber ve fikirleri iletme görevi yoktur, halkın da bunları edinme hakkı da vardır (Sunday Times/Birleşik Krallık, parag. 30, başvuru no: 6538/74, 26.04.1979).
39. Basın özgürlüğünün iç hukukumuzda nasıl yer aldığı konusuna gelince;
Anayasa'nın “Basın hürriyeti” başlıklı 28. maddesiyle 5187 Sayılı Basın Kanunu'nun 3. maddesi basın özgürlüğünü düzenlemiş ve bunun sınırlarını göstermiştir.
40. 5187 Sayılı Kanun'un 3. maddesinde;
“Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.
Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.”
Hükmü yer almaktadır.
41. Bu hükümden de anlaşılacağı üzere; basın özgürlüğü, kişinin dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren olay ve olgular hakkında bilgi sahibi olmasını sağlamayı amaçlar.
42. Bunun gereği olarak basın; haber toplamak, fikir ve kanaatleri izleyerek bunları çözümlemek, yorumlamak, eleştirmek ve sonuçta kamuoyunu ilgilendiren konularda doğru ve gerçeğe uygun haber vermek hakkına sahip ve bununla görevlidir. Eş söyleyişle denetim, uyarma, eleştiri ve gerçekleri açıklama, basının doğal görevleridir.
43. Basın özgürlüğü ile bağlantılı kavramlar olarak; Anayasa'da düşünce ve kanaat hürriyeti (m. 25), düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti (m. 26) ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Demokratik yaşamın gelişmesinde, ulusal birliğin sağlanmasında, kamuoyunun sağlıklı bir biçimde oluşmasında, sosyal ve siyasal ilerlemede basının çok önemli bir fonksiyonunun bulunduğu açık ve kuşkudan uzaktır.
44. Doğaldır ki basının bu ayrıcalıklı konumu ve hukuk düzeninin kendisine tanıdığı özgürlük, tüm özgürlükler gibi yine hukuk düzenince çizilen sınırlara tabidir. Basın, yaptığı yayınlarda gerek Anayasa'nın “Temel Haklar ve Ödevler” bölümünde yer alan ve gerekse de TMK'nın 24 ve 25. maddelerinde ve ayrıca özel yasalarda güvence altına alınmış olan, kişilik haklarına saygı göstermek, bunlara saldırı niteliği taşıyabilecek tutum ve davranışlardan kaçınmak zorundadır.
45. Bu cümleden olarak basın, belirli bir kişinin fikrini tartışmak zorunda kaldığı durumlarda bile, objektif bilgi vermekle ve eleştirmekle yetinmeli, olayları tahrif etmek veya kuşkuları yaymak gibi hukukun izin vermeyeceği yollara başvurmamalıdır. Özellikle de hakaret niteliğinde ya da yersiz, onur kırıcı söz ve deyimlerin kullanılmasından kaçınmalıdır.
46. Basının kamu görevi yapmasında göz önünde tutulan amaç ile kişilik haklarına verilen zarar arasında açık bir oransızlık varsa, yayının hukuka aykırı olduğu kabul edilmelidir. Objektiflikten ayrılmak, haber sınırını aşmak, genişletici ve yanlış yorumlarda bulunmak, gerçek dışı haber vermek, yersiz şekilde onur kırıcı sözler kullanmak, dürüstlük kurallarına aykırı davranmak, kişisel nedenlerle salt sansasyon için yayın yapmak hukuka aykırıdır.
47. Bu açıklamalardan sonra, denilebilir ki; basın özgürlüğünün kişilik haklarına üstün tutulabilmesi için yayının gerçeğe uygun olması, gerçeğe uygun yayının haber niteliği taşıması, gerçeğe uygun haberlerin verilmesinde nesnel (objektif) ölçütlere uyulması, haberin veriliş biçimi yönünden özle biçim arasında ölçülülük bulunması gerekir. Bir yayının hukuka uygun olduğunun kabul edilebilmesi ancak açıklanan bütün bu koşulların birlikte varlığı hâlinde mümkündür. Yapılan bir yayın bu temel ilkelerden herhangi birine ters düşüyorsa hukuka aykırılık unsuru gerçekleşmiş olacaktır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 16.04.2019 tarihli ve 2017/4-1414 E., 2019/464 K.; 10.12.2019 tarihli ve 2017/4-1833 E., 2019/1333 K., sayılı kararları).
48. Önemle vurgulanmalıdır ki yayınlanmasında kamu yararı bulunan, gerçek ve güncel bir haberin veya eleştirinin, özle biçim arasında denge kurulmak suretiyle verildiği durumlarda manevi tazminat sorumluluğunun temel öğesi olan hukuka aykırılık gerçekleşmeyeceğinden basının sorumluluğu da söz konusu olamaz.
49. Basın objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle olay ve konu ile ilgili olan, görünen, bilinen her şeyi araştırma, inceleme ve olayları o anda belirlenen biçimi ile değerlendirme, yayma ve yayınlama yetki ve sorumluluğuna sahip olmakla birlikte, haberin verilişi sırasında özle biçim arasındaki dengenin bozulmaması gerekir.
50. Haberde gerekli, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler ve yorumlar yapıldığı, haberin içeriğine uygun düşmeyen, tahrik edici, kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güveni zedeleyici bir üslubun kullanıldığı durumlarda, özle biçim arasındaki denge bozulmuş sayılır. Bu da hukuka aykırılığın varlığını kabule imkân sağlar.
51. Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki, basının yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
52. Yine, basının manevi tazminat sorumluluğunun doğması BK'nın 49. (TBK'nın m. 58) maddesindeki koşulların gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.
53. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davalı şirkete ait S... Gazetesinin 06.08.2008 tarihli sayısında "33 Şehidin Azmettiricisi" başlığı ile 1993 yılında Bingöl'de gerçekleşen 33 askerin şehit edildiği PKK saldırısını ...'in azmettirdiğine ilişkin dava dışı PKK itirafçısı S.D'nin Ergenekon adıyla bilinen soruşturmayı yürüten Savcıya verdiği ifadenin haber yapıldığı anlaşılmaktadır.
54. Dava konusu haberin bir bütün olarak değerlendirilmesinde; haber görünür gerçeğe uygun olup günceldir ve yapılmasında kamu yararı ve toplumsal ilgi bulunmaktadır.
55. Basının, okuyucunun dikkatini habere çekmek amacı ile çarpıcı başlık ve ifadeler kullanmasının bir gazetecilik tekniği olması karşısında; özle biçim arasındaki dengenin bozulduğundan da söz edilemez.
56. Bu durumda; dava konusu haberin dayanağı olan ihbar mektubunun İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve kamuoyunda “Ergenekon Davası” olarak bilinen dava dosyası içerisinde yer aldığı, haberde “iddia” olduğunun açık bir şekilde belirtildiği, bu hâliyle dava konusu haberin görünür gerçeğe uygun ve güncel olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, başlık çarpıcı da olsa davacının kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığı sonucuna varılarak, davalıların tazminat ile sorumlu tutulması yerinde görülmemiştir.
57. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki bilgi, belge ve delillere, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
58. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanun'un 30. maddesiyle 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun'un 440. maddesinin III/1. bendine göre karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 30.09.2021 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.
kazanci.com.tr